Kelimeleriyle Büyüleyen Adam: Hasan Ali Toptaş

Adanali

Member
İsmine aşina olmakla birlikte bir türlü okumaya başlayamadığım bir isimdi Hasan Ali Toptaş. Ta ki kütüphanenin raflarından beni durdurana dek! Karşılaşmamız çok ani oldu. Derin bir kararsızlığın içinde kalmışken, bembeyaz kapaklarıyla dikkatimi çekmesi zor olmadı. Şu meşhur Gölgesizler yoktu raflarda ama Ben Bir Gürgen Dalıyım, Heba, Ölü Zaman Gezginleri, Sonsuzluğa Nokta, Kayıp Hayaller Kitabı ve Uykuların Doğusu kitapları adeta “gel beni oku” diye bağırıyorlardı.

HASAN ALİ TOPTAŞ
Kitapların hiçbiri hakkında bir fikrim olmadığı için rastgele sayfalarını çevirerek Ölü Zamanlar Gezginleri’nde karar kıldım. Ne iyi etmişim! Nasıl güzel bir karar vermişim, hala düşündükçe heyecanlanıyorum. Gölgesizler’in gölgesinde kalır mı bilemem ama ben, Ölü Zaman Gezginleri ile Hasan Ali Toptaş’ın eşsiz hayal gücü ile tanıştım. Böylesine etkilendiğim kitaplar nadirdir. Üniversite yıllarımda, depresyonun eşiğindeyken Sartre’ın Bulantısı işlemiştir zihnime. Sonraları birçok yazar eşlik etti ruh hallerime ama böylesi bir kendinden geçme halini hiçbiri yaşatmadı diyebilirim.

Abartıyor muyum diye düşünüyorum, abartabilirim. İnsan sevdiğini göklere çıkarabilir, kendince değerli şeyi dünyanın en değerli şeyiymiş gibi görebilir, bunda bir kötülük görmüyorum.

“Yeşil kirpiklerini hafifçe aralayan topraklar” az bulunur tozlu raflarda bekleyen kitaplarda. Denk gelmek için biraz da şanslı olmak gerekir. Toptaş kitaplarına Heba ile başlasaydım, hiç haberim olmayacaktı bu uçsuz bucaksız gezintilerden. Evet, Heba’yı hiç sevmedim, sevemedim. Gerçekten heba etmiş kitabı.

Hasan Ali Toptaş

Notlar almışım kitapla ilgili ama o kadar düzensiz yazmışım ki, sadece sayfa sayıları var çoğunda. Vaktiyle düzenlemediğim için de tüm notlar birbirine girmiş. Toptaş’tan biriktirdiklerime, beni en çok etkileyen cümlelerine bakalım biraz da:

HASAN ALİ TOPTAŞ KİTAPLARINDAN ALINTILAR
“Tiner kokulu kocaman elleri masanın üzerindeydi. Bütün dünyayı elinde tutuyormuş da az önce hemen hemen her şeyini yitirmiş gibi, inanılmaz bir boşluk vardı parmaklarının çevresinde. Belki de bu yüzden elindeki çay kaşığı zangır zangır titriyor, o boşluğun içine çın çın ötüp birbirine karışan bulanık şıkırtılar yayıyordu.” (Sayfa 136)

“Zaman ağda kıvamındaydı o gün, yeryüzünün ağırlığını da ağırlığına ekleyerek yavaş yavaş üstüme kapanıyordu.” (Sayfa 137)

“Söz gelimi, alevlerin kucağında zavallı Kevser’in bedeniyle birlikte son andaki bakışı da yanmışsa, o bakışın külleri nerededir acaba demiştir kendi kendine.” (Sayfa 264)

“Zavallım, annesine ceket değil de, ceket suretine bürünen babasının yokluğunu götürüyor.” (Sayfa 35)
 
Üst